Dersim’in hawarına koşan şeyh
Dersim... Hani derler ya “Dersime Sefer olur ama asla zafer olmaz”.
Atalarımızın “Bêxtê Romê tineyê” (Osmanlı da vijdan yoktur. Osmanlı barbardır,katliamcıdır) dediği Osmanlı ve mirasını devralan Türk Devleti onlarca sefer düzenledi Dersime.
Her seferinde yaktı, yıktı, katletti. Soykırım yaptı. Dersim ise hiç boyun eğmedi. Hep direndi.
En son ve en büyük soykırımı(Hem fiziki hem kültürel soykırım) Dersim’in celladı CHP yaptı.
Ne adına yaptı.“Dersim çıban başıdır. Vahşidir. Cahildir. Aşiret ağaları var. Dersimi uygarlaştıracağım. Medeniyet götürüyorum” dedi.
Ne tuhaftır ki, Dersim’de soykırım yapan aynı CHP, 30 Marttaki yerel seçimde ağırlıkta Kureşan, Alan ve Yusufan aşiretlerinden birini belediye başkanı ikisini de yardımcı göstererek aşiretçiliğe oynayarak seçime gidiyor.
CHP, Dersim’de katliam yaparken aşiretleri sebep gösterir. Seçim girerken de aşirete dayanır.
Kemalist CHP, bununla da kalmadı, kalmıyor.
İnanç üzerinden, Dersim Kürt Alevisi ile Suni Kürtleri bölmek için nice hikayeler uydurdu. Şimdi de uyduruyor.
Bir dönem ABD’de bulunup ve buradan aldığı icazetle CHP’ye milletvekili olarak paraşütlenen Hüseyin Aygün’ün şarkı nakaratı gibi tekrarladığı hikaye şöyledir. “Güya Şeyh Said, Dersimlilerle görüşmek üzere bir heyeti Dersime gönderir. Dersimliler o heyete kurban keserler, ancak heyettekiler, “Biz Alevilerin kestiği kurbanı yemeyiz” diyerek kurbanı yemezler. Bu durum, Seyit Rıza ve arkadaşlarının Şeyh Said Serhıldanı’na soğuk durmalarına sebep olur”.
Bu hikaye, Dersim’in celladı CHP ve zihniyetindekilerin uydurduğu kulli yalan bir hikayedir.
Hakikat tam tersidir.
Tam aksine, 1937’de, CHP tarafından Dersim’de soykırım yapılırken, Dersim, Seyid Rıza ve Alişerlerin hawarına giden biri vardır.
Bu yiğit komutan ve kahraman, Şeyh Said’in en küçük kardeşi Şeyh Abdurrahim’dir. Yiğitliği, cesareti ve savaşçılığı ile tanınır. Bu nedenle Kürdistan halkı, O’na Şêrê Pîran(Piran’ın Aslanı) der.
Şeyh Said Serhıldanı’nın ilk kıvılcımı, 13 Şubat 1925’te Şeyh Abdurrahim’in evinde çakar. İlk kurşunu, Şeyh Abdurrahim’in evinde atılır.
Şeyh Said, 8 Şubat 1925’te Piran’da küçük kardeşi Şeyh Abdurahim’e misafir olur. Şeyh Said’din, Türk Devleti’ne karşı Kürdistan’da bir ayaklanma başlatacağı bilgisini alan devlet, bir provakasyonla ayaklanmaya erken doğup yaptırır. Hazırlıksız yakalar. Türk Devleti, Şeyh Abdurrahim’in evine bir üstteğmen ile bir teğmenin komutanlığında bir birlik gönderir.
“Asker kaçakları var” bahanesini atarlar ortaya. Şeyh Said derki, “Aradığınız asker kaçakları şuan itibarıyla burada değil. Burada olsalar bile tutuklamaya kalkışırsanız, büyük bir kalkışmaya neden olursunuz”.
Türk Devleti ve müfrezesi, provakasyon planları doğrultusunda Piran’lılara saldırınca, Şeyh Abdurrahim der ki,”Pirode paşa çîno”(Vur paşa yoktur. Herkes eşittir) ve işgalci Türk birliğine ilk kurşunu atar.
Şeyh Abdurrahim’in ilk kurşunuyla, Şeyh Said Serhıldanı başlar. Yayılır. Yenilir. Şeyh Saidler esir düşer. Şeyh Said ile 46 arkadaşı Amed’te idam edilir.
Şeyh Abdurrahim, Serhıldan’da Maden ve Piran cephesinin komutanıdır. Serhıldan’da ve sonrasında Kürdistan dağlarından inmez. Dağlarda kardeşi Şeyh Tahir ile birlikte gerillacılık yapar. Şeyh Said’in şehadetinden sonra tam 12 yıl boyunca Serhat ve Kürdistan dağlarında kendisine bağlı grupla birlikte, Türk Devleti’ne karşı savaşır. Cesurdur, yiğit bir komutan ve savaşçıdır. Başına işgalci Türk Devleti tarafından büyük bir ödül konmuştur.
Binxet dediğimiz Rojava’ya da gider. Dersim soykırımı başlayınca Rojava’dadır.
Türk Devleti’nin, Dersim’de yaptığı zulmü ve soykırımı vijdanı,yüreği kaldıramaz.
Şeyh Abdurrahim, Binxet dedeğimiz Rojava’dan bir grup arkadaşıyla birlikte, Dersim’e doğru yola çıkar. Dersim feryat u figan içindedir. Dersimin, Seyid Rızaların hawarına giden olmazken, Şeyh Abdurrahim “Ya pirim” der, Dersimin ve Seyid Rızaların hawarına gider.
Rojava’dan yürür, aç kalır, sussuz kalır. Uykusuz kalır. Yol alır. Rojavalıların serxet dediği Kuzey Kürdistan’daki Bismil ilçesi Salat Köyünün Deşta Perxane’ye(Perxane Ovası) varırlar. Hain ve çiyanlar, ihbarlar peşlerini bırakmaz. Takibe alınırlar. Deşta Perxane’de mola verirken, bir ihbar sonucu Türk ordusunun bir birliğinin baskınına uğrar. Şeyh Abdarrahim ve grubu kuşatılırlar. Toplam 11 kişidirler. Etraflarındaki buğday tarlası ateşe verilir. Ateşin ortasında kalırlar. Türk ordusu, silahla da Şeyh Abdurrahim ve grubunu tarar. Hepsi oracıkta katledilir. Dersime, Seyid Rızalara, Alişerlerlere yetişmeden, Dersim yolunda şehit düşerler.
Onlar Kürdistan topraklarında sonsuzluğa yolalırken, tarihin yaprakları 20 Temmuz 1937’yi gösteriyordu.
Türbeleri Çemê Salat’tadır. Olur ki, Kürdistan’ın dört parçasından bir Kürdün veya Dersimli bir Kürt Alevisinin yolu Bismile, Çemê Salat’a düşerse unutmasın, Dersim yolunda şehadete ulaşan, Şeyh Abdurrahimin türbesi orada O’nu bekliyor.
Artık,Kürdistan’da inanç farklılığının ulusal demokratik birlik ve direnişinin sembolü olurlar, Şeyh Abdurrahim ve silah arkadaşları.
ZANA AZADİ
26 Şubat 2014 Çarşamba
Qazî Mihemed'in Kürd Ulusuna Vasiyeti
Artık düşmanlarınıza aldanmayın, Kürdlerin düşmanları hangi ulustan ve guruptan olurlarsa olsunlar, düşmanlarımızdırlar, merhametsizdirler, vicdansızdırlar, size acımazlar. Sizi birbirinize kırdırırlar, yalan dolanlarla, para-pulla sizi karşı karşıya getirirler.
Şehîd Pêşawa Qazî Mihemed'in Kürd Ulusuna Vasiyeti
Şehîd Pêşawa Qazî Mihemed'in (Muhammed) idam sehpasında Kürd ulusuna yazdığı vasiyeti:
Bağışlayan ve Yüce Allah'ın adıyla,
Ey Kürd halkı!
Değerli kardeşlerim!
Zulüm ve baskı gören halkım!
Ben ömrümün son saatlerini yaşıyorum. Allah aşkına artık birbirinize düşmanlık etmeyin, sırt sırta verin, zorba düşmana ve zalimlere karşı durun. Kendinizi düşmana bedava satmayın.
Kürd halkının düşmanları çoktur, zorba ve acımasızdırlar. Her halkın, ulusun başarı sembolü, birliktir, işbirliği ve dayanışmadır. Birliğini sağlamayan, uyumu olmayan her halk, her zaman düşmanın baskısına maruz kalır, ezilir. Kürdlerin, yeryüzünde yaşayan öteki halklardan eksik bir yanı yoktur. Hatta siz yiğitliğinizle, fedakârlığınızla, baskıdan kurtulan halklardan daha ileridesiniz. Düşman, işinin gerektiği kadarıyla sizi ister ve işi bittikten sonra size hiç acımaz, sizi hiç affetmez. Düşmanlarının baskısından kurtulan halklar da sizin gibiydiler, ama onlar kurtuluş için birliklerini sağlamışlardı. Yeryüzündeki tüm halklar gibi artık siz de ezilmeyin. Birlik olursanız, birbirinizi kıskanmazsanız, kendinizi düşmana satmazsanız, siz de kurtulursunuz.
Kardeşlerim,
Artık düşmanlarınıza aldanmayın, Kürdlerin düşmanları hangi ulustan ve guruptan olurlarsa olsunlar, düşmanlarımızdırlar, merhametsizdirler, vicdansızdırlar, size acımazlar. Sizi birbirinize kırdırırlar, yalan dolanlarla, para-pulla sizi karşı karşıya getirirler. Kürd halkının düşmanları içinde en zalimi, en mel'unu, en Tanrı tanımazı, en acımasızı Acem (İran)'dır. (İran) Kürdlere yönelik her türlü suçu işlemekten geri kalmaz, tüm tarihi boyunca Kürtlere düşman olmuş, kin gütmüştür, gütmektedir. İsmail Ağa'yı (Simko), kardeşi Cevher Ağa'yı, Mengur'lu Hamza Ağa'yı ve daha nicelerini, Kuran'a yemin ederek kandırdılar, kalleşçe öldürdüler. Onlar, Acemlerin kendilerine iyi davranılacağına dair Kuran üzerine ettiği yemine safça inandılar. Bugüne kadar olan tarih boyunca hiç kimse, Acemlerin sözlerine sadık kaldıklarını, Kürdlere verdikleri sözü tutup vaatlerini yerine getirdiklerini görmemiştir. Küçük bir kardeşiniz olarak size diyorum ki, Allah aşkına, birbirinizi tutun, birbirinize destek olun. Emin olun ki, eğer Acem size bal veriyorsa mutlaka içine zehir katmıştır. Acemlerin yalan vaatlerine, sözlerine kanmayın, eğerKurana bin kez el basıp söz verse de amacı sizi kandırmaktır, hile yapmaktır.
Ben ömrümün son saatlerini yaşıyorum. Diyorum ki size doğru yolu göstermek için elimden gelen her şeyi yaptım, canla başla mücadele ettim, bu uğurda gevşek davranmadım. Şimdi de size diyorum ki artık Acemlere inanmayın, onların Kuran'a el basarak verdikleri söze inanmayın. Size nasihat ediyorum ki yüce Allah aşkına vaatlere artık kanmayın. Çünkü onlar ne Allah'ı tanıyorlar, ne peygambere, ne kıyamet gününe, ne Allah huzurunda hesap vermeye inanıyorlar. Onların nezdinde, Müslüman da olsanız, Kürt olduğunuz için suçlusunuz, onların düşmanısınız, malınız onlara helaldir.
Benim verdiğim söz "Sizi kötü kalpli düşmanın eline bırakıp gitme" değildi. Ben geçmişimizi ve Acemlerin söz vererek, hileyle kandırıp yakaladığı, öldürdüğü büyüklerimizi çok düşündüm. Onlar her zaman aklımdaydılar ve ben hiç bir zaman Acemlere güvenmedim. Ama onlar buraya (Mahabad) dönmeden önce, yolladıkları mektuplarla, elçi olarak gönderdiği ünlü Kürd ve Farslarla, Acem devletinin, Şah'ın kendisinin kötü amaçları olmadığına, Kürdistan'da bir tek damla kan akıtmayacaklarına dair söz verdiler. Onların verdikleri sözün neticesini şimdi siz kendi gözlerinizle görüyorsunuz. Eğer aşiret reislerinin ihaneti olmasaydı, onlar kendilerini Acem hükümetine satmasaydılar, bunlar da bizim ve Cumhuriyetimizin başına gelmezdi.
Sizlere nasihatim, vasiyetim odur ki; çocuklarınızı okutun. Eğitim dışında, bizim diğer halklardan hiç bir eksiğimiz yoktur. Halklar kervanından kopmamak için okuyun, okumak düşmana karşı en etkili silahtır.
Emin olun, bilin ki, eğer uyumunuz, birliğiniz, eğitiminiz iyiyse, düşmana karşı zafer kazanırsınız. Benim, kardeşimin ve amcaoğullarımın öldürülmesi, gözünüzü korkutmasın. Amaçlarımıza ulaşana kadar daha bizim gibi birçok kişi, bu yolda öleceklerdir.
Eminim ki bizden sonra da başka kişiler riyakârca aldatılarak ortadan kaldırılacaktır.
Eminim ki bizden sonra birçok kişi, bizden yetenekli ve bilinçli de olsalar, Acemlerin kurduğu tuzağa düşecekler. Ama umut ederim ki bizim ölmemiz, bağrı yanık Kürtlere, ibret olur, ders alırlar.
Size bir diğer vasiyetim de şudur: Halkın mutluluğunu, iyiliğini isteyin. Halk sizin yardımcınız olursa, eminim ki siz de Allah'ın yardımıyla başarıya ulaşırsınız. "Sen niye başarıya ulaşamadın" diyebilirsiniz. Cevap olarak diyorum ki, "Vallahi ben başarılı oldum. Ben halkın ve vatanın uğruna malımı, canımı veriyorum. Bundan daha büyük bir başarı, nimet olur mu?" İnanın ki ben her zaman Allah'ın, onun resulü, halkım ve vatanın huzuruna yüz akıyla çıkacak bir ölümü istedim. Bu, benim için bir zaferdir.
Sevdiklerim,
Kurdistan tüm Kürdlerin evidir. Her evde, ev sakinlerine bildikleri iş verilir. Artık ötekilerin kıskanma hakkı yoktur. Kurdistan da böylesi bir evdir. Eğer siz birisinin bu evde çalışabileceğini biliyorsanız, bırakın çalışsın.
Onun işine taş koymak olmaz artık. Sizden birisinin omuzlarında büyük sorumluluklar olmasından, yerine getireceği, sorumluluk duyacağı bilinenlerin payına büyük işler düşmesinden ve onun da bu işleri yapmasından üzüntü duymak olmaz. Emin ol ki Kürd kardeşin kindar düşmandan daha iyidir. Eğer omuzlarımda büyük sorumluluk olmasaydı, ben bugün darağacı altında olmayacaktım. Birbirinize karşı tamahkar olmayın. Bizim emirlerimizi yerine getirmeyenler, sadece emirleri yerine getirmemekle kalmıyorlardı, bize tam bir düşman gibi davranıyorlardı. Şimdi onlar çocukları arasında ve derin uykudalar. Biz kendimizi halkın hizmetçisi olarak gördüğümüz için, halka hizmet ettiğimiz için darağacının altındayız ve ben son saatlerimi vasiyetimi yazarak geçiriyorum. Eğer omuzlarımda büyük bir sorumluluk olmasaydı, ben de çocuklarımın arasında, derin uykuda olurdum. Oysa ben şu anda ölümünden sonra yapmanız gerekenler konusunda nasihatlerimi yazıyorum. Ve eminim ki eğer sizden biri benim sorumluluğumu almış olsaydı, şimdi o darağacı altında olacaktı. Allah'ın rızasını almak için, halkının hizmetkârı olan bir Kürd olarak, omuzlarımdaki sorumluluk gereği aşağıdaki nasihatları ediyorum. Umud ederim ki, şu andan itibaren dersler çıkarır, nasihatlarıma uyarsınız, Allah'ın yardımıyla düşmana karşı zafer kazanırsınız.
1- Allah'a, peygambere (Allah'ın selamı üstüne olsun) ve Allah'ın yanında olan her şeye inanın, iman edin, dini vecibeleri yerine getirmede güçlü olun.
2- Aranızdaki birlik ve uyumu koruyun, birbirinize kötülük yapmayın, özellikle sorumluluk ve hizmet alanında tamahkâr olmayın.
3- Düşmanın sizi aldatmaması için, eğitim seviyenizi yükseltin.
4- Düşmana özellikle Aceme inanmayın. Çünkü Acem birkaç açıdan sizin düşmanınızdır. Dininizin, ülkenizin, halkınızın düşmanıdır. Tarih ispat etmiştir ki Kürdler aleyhine sürekli bahane aramıştır. En küçük suçlarda dahi Kürdleri öldürüyorlar, Kürdlere karşı her türlü suçu işlemekten geri kalmıyorlar.
5- Bu dünyada, birkaç günlük ve önemsiz bir bir yaşam uğruna kendinizi düşmana satmayın, çünkü düşman düşmandır, düşmana güvenilmez.
6- Birbirinize, siyasi, maddi, manevi ve namus alanlarında ihanet etmeyin. Çünkü hain, Allah'ın, insanların huzurunda suçludur, ihanet döner haini vurur.
7- Eğer sizden birisi, ihanet etmeden işini yapıyorsa, kendisine yardımcı olun, kıskançlık ve tamah için kendisine karşı durmayın, ya da Allah göstermesin onun hakkında yabancıların ajanı olmayın.
8- Bu vasiyetimde cami, hastane ve okullar hakkında yazdıklarımın yerine getirilmesini talep edin, bunlardan yararlanın.
9- Diğer halklar gibi baskı ve zulümden kurtulmak için mücadele etmekten geri durmayın. Dünya malı önemli değildir. Eğer vatanınız varsa, özgür ve serbestseniz, o zaman her şeyiniz var demektir, malınız, mülkünüz, devletiniz, ülkeniz, saygınlığınız da olacaktır.
10- Allah'a olan can borcu dışında, kimseye borcum olduğunu zannetmiyorum. Ama eğer az ya da çok, borçlu olduğum birisi çıkarsa, ben geriye çok mal-mülk bıraktım, gidip varislerimden borcunu istesin.
Birbirinizi tutmadığınız müddetçe başarılı olamazsınız. Birbirinize zulüm etmeyin. Çünkü Allah zalimleri çok erken yok eder. Zulüm ortadan kalkacak, bu Allah'ın sözüdür, Allah zalimden intikam alır.
Bu sözleri kulağınıza küpe edeceğinizi umud ediyorum. Allah sizi düşmanlarınız karşısında zafere ulaştırsın. Sadi'nin buyurduğu gibi:
Amacımız nasihatti, yaptık.
Sizi Allah'a havale ettik, gidiyoruz.
Halkının ve vatanının hizmetçisi Qazî MIHEMED
*Kürdçe'den çeviren Casim RÊNAS
***
Wesiyeta Qazî Mihemed
Wesiyet
Bi navê Xwedêyê mezin û dilovan.
Ey gelê kurd û birayên min ên hêja!
Birayên min î qehrxwarî û gelê min î zorlêkirî!
Va ye ez di gavên herî dawîn ên jiyana xwe de me, ji bo xatirê Xwedê êdî dijminayiya hev nekin û pişta xwe bidin hev. Li hember dijminê zordest û zalim derkevin, xwe belaş nefiroşin dijminan.
Dijmin her û her dixwaze ku tenê karê xwe bi we pêk bîne û qed bi we re merhemetê naket; di her firsendekê de qed li we nabihure.
Dijminê gelê Kurd pir in, zordest û bê şêfqet in.
Sembola serkeftina her gel û netewekê hevgirtin û yekbûn e, piştgiriya gel a gişî ye.
Her gelê ku yekîtî û tebayiya wî nebe; ewê hertim di bin destê dijmin de be. Tu tiştê we, gelê Kurd, ji gelên li ser rûyê vê erdê ne kêmtir e. Belkî hûn, bi mêranî, egîdî û hêjatiya xwe, ji gelên ku rizgar bûne li pêştir in jî. Gelên ku ji destê dijminên xwe yên zordest rizgar bûne; mîna we ne. Lêbelê yekîtiya yên ku xwe rizgar kirine hebûye, bila hûn jî mîna hemû gelên li ser rûyê erdê îdî bindest nebin. Bi yekîtî, nekirina hesûdiya hev û xwenefirotina dijminan hûn dikarin rizgar bibin.
Birayên min! Îdî bi dijminan neyên xapandin, dijminên Kurdan ji kîjan reng, destek û neteweyê dibin bila bibin, her dijmin in. Bê merhemet in, bê wijdan in û rehmê bi we nakin. Dê we bi hev bidin kuştin, dê we li hemberî hev hev çavsor bikin û bi derew û xapandinê we bînin beramberî hev.
Ji tevî dijminên Kurdan, dijminê herî zalimtir, mel’ûn, Xwedênena û bêmerhemet Ecem in. Destê xwe ji tu sûcên li dijî gelê Kurd venakşîne. Di dirêjiya dîrokê de bi gelê Kurd re xerez û kîna vî gelî ya kevnar hebûye û heye jî.
Temaşa bikin, binêrin gelek zilamên we yên mezin, ji Smaîl Axayê Şikak bigire hetanî Cewher Axayê birê wî û Hemze Axayê Mengur û çend û çendîn zilamên din xapandin, aram kirin, xelq ji pişt wan vekirin û gelekî bi nemerdî ew kuştin. Ew tev bi sond û Qur’anê xapandin ku Xwedêgiravî daxwaza Eceman ya xêrê bi wan re heye û dê qenciyê bi wan bikin. Feqet ev kes xweş bawer kirine û bi sond û sozên Eceman hatine xapandin. Lêbelê hetanî niha di dirêjiya dîrokê de kesî nedîtiye tenê carekê jî Ecem li sond û sozên xwe xwedî derketibin û ehdên dane Kurdan pêk anîbin. Tevde derew û xapandin bûye. Ca vaye ez wekî birayekî we yê biçûk, di rêya Xwedê de, ji bo xatirê Xwedê ji we re dibêjim hev bigirin û tu carî pişta hev bernedin. Piştrast bin ger ecem hingiv bide we, diyar e jar xistiyê. Bi sond û sozên derewên Eceman nexapin. Ger hezar carî jî dest li Qur’ana Pîroz bixin û soz bidin we, daxwaza wan tenê xapandina we ye, ji bo hîlekê li we bikin.
Va ye ez di demên dawî yên jiyana xwe de me. Ji we re dibêjim û ji bo xatirê Xwedayê mazin ez şîretê li we dikim ku ya ji destê min hat bi serî can û tekoşîn, bi şîret û nîşandana rêya rast; min ji we re xemsarî nekiriye. Niha jî di vê dem û rewşê de dîsa ji we re dibêjim ku îdî bi Eceman nexapin û ji sond, destlêxistina Quranê û ehd û peymanên wan bawer nekin. Ji ber ku ne Xwedê dinasin û ne jî ji Xwedê, Pêxember, roja qiyametê û hîsab û kîtaban bawer dikin. Li cem wan bi tenê ji ber ku hûn Kurd in, bila hûn Misilman jî bin, hun sûcdar û mehkûm in. Hûn ji wan re dujmin in, ser û mal û canê we ji wan re helal e û weke xezayê qebûl dikin.
Soza min ne ew bû ez herim û we di destê van dijminên dilreş de bihêlim. Min pir caran jî paşeroj û şexsiyetên me yên mezin tefekkur dikir. Ên ku Eceman bi xapandin, sond, derew û hîle ew girtine û kuştine.
Ew tev li bîra min bûn û tu carî jî min ji Eceman bawer nekiriye. Lêbelê beriya ku vegerin vir, çendîn caran gotin û rasparin bi name û bi şandina kesên navdar ên Kurd û Faris, bi dayîna soz û ehdên yekcar pir û mezin ku daxwaza xêrê ya dewleta Ecem û Şah bi xwe jî heye û ne amade ne ku bi tenê dilopeke xwînê jî li Kurdistanê birijê. Niha hûn bi çavê serê xwe encama sozên wan dibînin. Ger mezinên hoz û eşîrên me îxanet nekira û xwe nefirotina hukûmeta cem, weha nedihate serê me û we û Komara me jî.
Şîret û wesiyeta min ew e bila zaroyên we bixwînin. Ji ber ku tu tiştê me ji yê gelên din ne kêmtir e, bi tenê xwendin nebe. Bixwînin, ji bo ku hûn ji karwanê gelan paşve nemînin û her xwendin çeka kujek a dijminan e.
Piştrast bin û bizanin ger tebayî, yekbûn û xwandina we baş be, hûnê pir baş bi ser dijminê xwe jî bikevin. Çênabe bi kuştina min û bi kuştina bira û pismamên min çavê we bitirse. Hetanî hûn bigihîjin hêvî û meramên xwe; divê hê jî pir kesên din yên mîna me xwe di vê rêyê de gorî bikin.
Piştrast im, piştî me pir kesên din jî her dê bi xapandin û durûtiyê ji holê werin rakirin.
Piştrast im ku pir kesên din dê piştî me jî bikevin xapandina Eceman de; dê ji me zanatir û hêjatir jî bin, lêbelê hêvîdar im kuştina me ji dilsozên gelê Kurd re bibe pend û îbret.
Wesiyeteke min a din jî ji we re ew e ku her çiyê we ji bo serfiraziya gel kir bixwazin ku arîkarê we gel be. Piştrast im ku dê Xwedayê mezin we serfiraz dike û dê arîkariya we bike. Heye ku hûn bêjin; lê çima ez bi ser neketim?!
Di bersivê de dibêjim: Bi Xwedê kim, ez ser ketime! Çi nîmet û serketin ji wê yekê mezintir e ku va ye ez niha di rêya gel û welatê xwe de, serê xwe, malê xwe û canê xwe didim. Bawer bin min pir ji dil dixwest ger ez mirim bi mergekî bimirim ku di hizûra Xwedê û resûlê Xwedê û gel û welatê xwe de rûsor bim, ji min re ev serketin e.
Xweşdiviyên min! Kurdistan mala her Kurdekî ye. Her wekî ku di malê de, endamên malê her kî çi karî dizane wî dispêrin wî. Îdî mafê tu kesî tune ku hesûdiyê jê bike. Kurdistan jî her ew mal e. Ger we zanî ku kesek li vê malê dikare karekî bike, dev jê berdin bila bike.
Êdî çênabe hûn keviran deynin ser rêya wî û çênabe ku dilê we ji ber ku berpirsyariyên mezin di destê yekî ji we de hene biêşe. Ger karên mezin ketin ser milê yekî û ew kar bi rê ve bir, welê diyar e jê dizane û berpirsiyariyên wî yên mezin jî li hember wî erkî hene. Piştrast be birayê te yê Kurd her ji dujminê dil bi kîn baştir e û ger berpirsiyariyên mezin li ser milê min nebûna, niha ez di bin sêdarê de ranediwestiyam. Lewra çênabe hûn bi hev re temahkar bin. Ên ku fermanên me pêk neanîn, ne tenê ferman pêkneanîn, tam dijmintiya me kirin. Ji ber ku me xwe wek xizmetkarê gelê xwe qebûl dikir, niha ew di nava mal û zarokên xwe de, di nava xewa şîrîn de ne. Lêbelê vaye li ser navê xizmeta gel di bin sêdarê de me û vaye ez demên dawî yên jiyana xwe bi vê wesiyetnamê derbaz dikim. Ca ger berpirsyariyên mezin di stûyê min de nebûna, ez jî dê niha di nava zarok û zêçên xwe de di xewa şîrîn de bûma. Ez niha ji bo piştî çûyîna xwe jî şîretê li we dikim, ew jî yek ji berpirsyariyên di stûyê min de ye. Piştrast im ger yekî din ji we berpirsiyariyên min bigirtana stûyê xwe, niha ewê li şûna min di bin sêdarê de bûya. Ji bo razîbûna Xwedê û li gor berpirsyariya di stûyê xwe de mîna Kurdekî xizmetkarê gel û di rêya çakiyê de, min ev şîret li we kirin. Hêvîdar im ji niha pê ve hûn pendan jê wergirin û durist guhdariya şîretên min bikin.
Bi hêviya Xwedayê mezin we bi ser dijminên we bixe.
1.Baweriya we bi Xwedê, bi tiştên ji cem Xwedê tên û hezkirina Xwedê û Pêxember (silavên Xwedê lê bin) hebe, di pêkanîna wezîfeyên dînî de xurt bin.
2.Yekîtî û tebayiya di nava xwe de biparêzin. Karên neqenc li hember hev nekin û temah nebin. Bi taybetî jî di berpirsiyariyê û xizmetê de.
3.Bi xwendin, zanist û pîleya zanyariyê xwe bi pêş ve bibin. Ji bo dijmin we kêmtir bixapîne.
4.Ji dijminan bawer nekin. Bi taybetî jî dijminên ecem. Ji ber bi çend awa û rêyan Ecem dijminên we ne, dujminê gel û welat û dînê we ne. Dîrokê tesbît kiriye ku her daîm ji Kurdan aciz in. Bi kêmtirîn sûcî we dikujin û ji tu sûcên der heqê Kurdan de destê xwe nagirin.
5.Ji bo hin rojên jiyana bêqîmet a vê dinê, xwe nefiroşin dijminan. Ji ber dijmin dijmin e û ne cihê pêbawerbûnê ye.
6.Îxanetê li hev nekin. Ne îxaneta siyasî, ne giyanî, nr malî û ne jî ya namûsî. Ji ber îxanetkar li cem Xwedê û mirovan jî sivik û sûçbar e. Îxanet li îxanetkar vedigere.
7.Ger yekî ji we bikaribe karên xwe bê îxanet pêk bîne, jê re arîkariyê bikin. Ne ji ber temahî û bexîliyê li dijî wî derkevin, yan jî Xwedê neke li ser wî bibin sîxurên biyaniyan.
8.Cihên ku min di wesiyetnameyê de ji mizgeft û nexweşxane û dibistanan re nivîsandiye, hûn tev daxwaz bikin ku pêk werin û mefa jê bigirin.
9.Hûn ji xebat û hewl û tekoşînê ranewestin. Ji bo mîna hemû gelên din ji bin destê dijminan rizgar bibin. Malê dinê ne tiştek e. Ger welatê we hebe û serbestiya we hebe, wî çaxî her tiştê we heye. Hem mal, hem serwet, hem dewlet, hem rûmet û hem dê niştimanê we jî hebe.
10.Ez ne bawer im heqê Xwedê nebe û heqên din li ser min hebin. Lêbelê ger kesekî welê dît ku kêm yan jî pir tiştekî wî li cem min e, min malekî pir hiştiye, bila here ji warisên min bixwaze û wergire.
Hetanî hûn hev negirin, hûnê bi ser nekevin. Zilm û zorê li hev mekin. Ji ber ku Xwedê zalim pir zû ji holê radike û wî nebûdî dike. Ew soza Xwedê ya bê kêmasî û zêde ye. Zalim, têk diçe û nebûdî dibe. Xwedê tola zilmê jî hiltîne.
Hêvîdar im ku hûn van gotinan têxin guhê xwe û Xwedê li hemberî dijminan we bi ser bixe. Weke Se’dî kerem kiriye:
Muradê ma nesîhet bûd û guftîm
Hewalet ba Xuda kerdîm û reftîm
Ango: Mirazê me şîret bû û me kir, me hûn spartin Xwedê û em çûn.
Xizmetkarê gel û welat
Qazi Mihemmed
(ji arşîvên fermî yên Îranê hatiye bidestxistin)
KÜRDISTAN’IN KISA TARIHI
Kürdistan, Ortadogu’da 550.000 kilometrekare yüzölçümüne sahip, 1639 tarihli Kasr-i Sirin, 1923 Lozan Antlasmasi’yla dört parçaya bölünmüs bir ülkedir. Eski istatistiklere dayanilarak yapilan tahminlere göre Kuzey Kürdistan’da (Türkiye parçasinda) 20 milyon; Dogu Kürdistan’da (Iran parçasinda) 10 milyon; Güney Kürdistan’da (Irak parçasinda) 5 milyon; Güney-Bati Kürdistan’da (Suriye parçasinda) 1,5-2 milyon kadar olmak üzere toplam 35 milyonun üstünde bir Kürt nüfusu vardir. Bu rakamlarda, zorunlu olarak egemen devletlerin nüfus sayimlari esas alindigi için gerçek nufusun bu rakamlardan daha yüksek olduguna inanilmaktadir. Zira Kürtler için bagimsiz bir nufus sayimi yapmanin kosullari yoktur.
Kürtler, Yunan ve diger Batili tarihçilerin anlatimlarina göre Medlerin varisleridirler. Cografik olarak Yukari Mezopotamya diye anilan Med ülkesi, kuzeyde Agri Dagi ile Urmiye Gölü’nün bati yakasindan baslayarak Zagros daglari dogrultusunda asagi Mezopotamya’nin sinirlarina kadar giden bölgenin Dicle ve Firat nehirlerinin kapsadigi alan olarak tarif edilmektedir. Uygarligin merkezi sayilan Mezopotamya’da Sümer, Babil uygarliklarinin olusmasinda katkisi bulunan halklarin varislerinden biri de Kürtlerdir.
Kürtlerin atalari olan Medlerin siyasi olarak en belirgin biçimde tarih sahnesinde görülmeleri yaklasik olarak 3000 yil önceye yani M.Ö. 1000 yillarina rastlar. Asur Imparatorlugu’nun egemenligi altinda yasamak zorunda kalan Mezopotamya halklarindan biri olan Medler, M.Ö. 700 yillarindan itibaren bu köleci imparatorluga karsi mücadeleye önderlik etmeye baslar ve diger halklarin da desteklerini alip köleci Asur Imparatorlugunu yikmayi basarip M:Ö. 612 yilinda Med Imparatorlugu’nu kurarlar.
Büyük Iskender’in istilasina kadarki dönemde Perslerle ortak egemenlik içinde yasayan Medler bu dönemden sonra sirasiyla , önce Makedon egemenligi, M.S. 30 ile 476 yillari arasinda ise Dogu Roma Imparatorlugu’nun egemenligi altinda daginik, yari fedaratif asiretler biçiminde varliklarini sürdürdüler.
Orta Çag’da ve özellikle Islam dininin Ortadogu’ya egemen olmasiyla birlikte Kürtler sirasiyla Iran Safevi, Emevi, Abbasilerin egemenligine girdiler. Ancak tüm bu dönemlerde Kürtler, fiiliyatta bazen bagimsiz bazen de otonom bir sekilde, bir yapilanma içerisindeydiler. Otonomi mi olacak, bagimsiz bir iliski mi olacak bunu, Isgalcilerle beyliklerin güç dengeleri belirledi. Birçok devlet ilan ettiler. Uzun süre varliklarini sürdürmüs olan, 10. ve 11. yüzyillarda kurulmus olan Mervani ve Seddadi devletlerini buna örnek olarak gösterebiliriz. Selçuklular ile Osmanlilarin egemen olduklari dönemde Kürt egemenleri, Bey, Mir gibi ünvanlarla anilmislardi. Selçuklu sultanlari ile Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi Osmanli padisahlari Kürt beyleriyle çesitli anlasmalar imzalayip onlarin cografik hudutlarini ve içisleriyle ilgili egemenlik haklarini tanimislardi. Buna karsilik Kürt beylikleri de savaslarda, Osmanli padisahlarinin emri altinda ve ganimette de ortak bir sekilde savasmayi kabul etmislerdi.
Bu durum 19. yüzyilin ilk yarisina kadar sürdü, Kürt beyleri kendi bölgelerinde iktidar sahibiydiler, Kendi içlerinde kamu düzeni için gerekli yasalarini koyup uygulayabildiler. Idari, hukuki ve ekonomik islerini Istanbul’dan bagimsiz olarak yürütmeye özen gösterdiler. Kürt beyleri veraset yoluyla ve geleneksel yöntemleriyle basa gelme kuralindan taviz vermediler. Birçok yerde vergiler, bu beyler adina toplandi, kadilar bu beyler tarafindan atandi. Ancak buna ragmen disislerinde Osmanli Imparatorlugu’na bagliydilar ve bu çerçevede iliskilerini sürdürüyorlardi.
19. yüzyilin baslarinda Osmanli hükümdarlari, Imparatorlugun dagilma sürecine girmesi ve pek çok ulusun bagimsizligini kazanmasinin yarattigi korkuyla eski sistemi terkedip merkezilesme politikasini izlemeye basladilar. Kürt beyliklerinin otoritelerini ortadan kaldirip Kürdistan’a merkezi vali, kadi tayin etmek, kendi adlarina vergi almak istediler.
Kürtler bunun anlamini iyi biliyorlardi. Hemen itiraz ettiler. Ancak Osmanli sultanlari, tek egemen olmak, iktidari baskalariyla paylasmak istememeleri, Osmanli topraklarinin büyük bir kisminda oldugu gibi Kürdistan’da da tepkiyle karsilandi. Kürtler bu duruma isyan ettiler.
Tüm dünya çapinda gelisen ulusçulugun etkisiyle 19. yüzyilin sonlarina dogru, Osmanlilik yerine Türklük ön plana çikarilmisti. Kürtler de bu dönemde ulusal bir uyanis içerisindeydiler. Ancak Kürdistan’da görülen pek çok dinsel ve mezhepsel çeliski, Kürt toplumunun feodal yapisi, Osmanli idaresinin pek çok sinsi politikasiyla birlesince, ulusal uyanis ve merkezi idareye yönelik rahatsizliklar sebebiyle çikan isyanlar, ayni takvime denk gelemedi. Mir Abdurrahman Baban, Bedirxan Bey, Yezdinser, Seyh Ubeydullah Nehri ve
baska bir çok bölgesel önder komutasindaki Kürtlerin baskaldirilari, ciddi basarilar kazanmalarina ragmen, kitlesel ve cografik olarak yeterince genis bir alana yayilamadiklarindan bir dönem sonra kanli bir sekilde bastirildilar.
20. yüzyila gelindiginde Ittihat ve Terakki Partisi iktidari ele aldi ve Türkçülüge dogru son hizla gidildi. 1. Dünya Savasi firsat bilinerek Ermenilerin sonu getirildi. Artik Osmanlinin egemenligindeki topraklarda aykiri sesler istenmiyordu. Hükümet, bir Kürt hareketinin örgütlenebilecegi kuskusu içinde idi. Ittihat ve Terakki iktidari vakit kaybetmeden bir Göç Kanunu çikardi. Kürtler kitleler halinde batiya sürüldü. Savastaki ölümler bu göçlerle birlesince Kürtler yüzbinlerce insan kaybettiler ve derin bir açlik ve sefaletle karsi karsiya kaldilar.
I. Dünya Savasi, ardindan imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanli Imparatorlugu’nun sonunu getirdi. Mütareke ile birlikte Kürt illeri de isgale ugradi. Savas, ayni zamanda Kürtlerin örgütlenmelerini de hizlandirmisti. ABD Baskani Wilson’un dünyaya duyurdugu 14 prensip, Osmanli Imparatorlugu içinde yasayan tüm halklari oldugu gibi Kürtleri de ilgilendiriyordu. Ezilen milletlere ve milli azinliklara bir takim haklarin verilmesinin öngörüldügü bu ilkeler, Kürt toplumunu da yakindan ilgilendiriyordu. Kürtler, birçok ilinde hizla bir araya gelip örgütlenmeye
basladilar. Etkin Kürt aristokrat ailelerinin desteginde ve bürokrat-asker kökenli Kürt sahsiyetlerinin önderliginde Kürdistan’i hedefleyen pek çok örgüt kuruldu. Ancak bunlarin genis kapsamli bir Kürdistan kurtulus programlari yoktu.
Istanbul’daki Ingiliz, Amerikan ve Fransiz yetkilileri de Kürdistan sorunu ile ilgili olarak bu örgütlerle iliski içerisindeydiler ve görüs alisverisinde bulunuyorlardi. Kürt örgütçüleri su anda oldugu gibi o dönemde de Batili devletlerin temsilcilerine bir Kürt sorununun bulundugunu ve çözülmesi gerektigini anlatabilmek için çaba harciyorlardi. O yillarda da Kürtler Batili devletlere dertlerini anlatabilmenin sikintilarini yasamislardi. Ancak Kürtlerin ve Kürt siyasetçilerinin bu çabalari çeliskilerin sadece diplomasiyle çözülmedigi, çogu zaman güçle çözüldügü bu dünyada, dogal olarak bir sonuca ulasamadi. Amerika ve batili devletler, sorunu çözebilecek yaklasimi gösteremediler.
Güç dengeleri savas sonrasinin politikasinda belirleyici oldu. Birliklerini ve örgütlenmelerini yeterince saglayamadiklari için güçlüler arasina giremeyen Kürtler bu sürecin sonunda, Ikiye parçalanmis ülkeleri birlesip kurulamadigi gibi dörde bölündügünden en zararli halklarin listesindeki yerlerini aldilar. Sorun, gelecege katlanarak ertelenmisti.
Kürtlerin önemli bir kismi da ortak ülke ve gelecek vaddeden M. Kemal’in önderliginde
Türklerle birlikte mücadele ettiler. Kürtlerin önemli bir kismiyla Türkler, isgallere karsi ortak bir eylemin içinde oldular. M. Kemal, bu süreçte Kürt gücünün farkindadir ve bunu hayati görür. Ortak istegin örgütlenmesi için Kürt kavrami tamamen reddedilmedi.
M.Kemal, hareketten ayrik duran Kürt kesimlerinin distalanmasi için „Ingiliz himayesinde bir Kürdistan olusturmak“ iddiasini kullandi. Erzurum ve Sivas kongreleri, 1920’de olusturulan Büyük Millet Meclisi’ne Kürt unsurlar da katildi. Isgallere karsi Müdafa-i Hukuk içinde birlikte yer alindi. Kürtler Kemal’in, „Kürtler ve Türkler ayrilmaz iki kardestir ve bu yurt iki unsurun ortak yurdudur“ politik söyleminden etkilendiler. Kürtler ortak yurdun savunulmasina güçleri ile, milisleriyle, silahlariyla birlikte katilmislardir. M. Kemal’in dogudan baslamasinda Kürdün bu silahli ve örgütsel gücü aktif ve moral bir etken olmustur. M. Kemal’in ilk önce gittigi yer Kürdistan’dir. Kürtler, Türkiye ve Kürdistan’in isgalden kurtulmasi ve Kürt haklarinin kabul edilecegi kendilerine ait bir gelecegin verilecegi söyleminden etkilenerek M. Kemal’in davetine katilmislardir. „Kan, tarih ve din istirakiyle yek vücut edilen Kürt“ ifadesi sik sik kullanildi.
Milli mücadele günlerinde „Kürtlerin ulusal, toplumsal ve sosyal varliklarinin kabul edilecegi, gelistirilmesinin desteklenecegi“ne dair konusmalar her gün duyuluyordu, metinlere geçiriliyor, imzalaniyordu.
M.Kemal TBMM’deki birçok konusmasinda Kürt varligindan ve bir ortak yurt kavramindan söz etti. Önemli konusmalarindan birinde söyle demisti: „Meclisi alimizi (Yüce Meclisimizi) teskil eden zevat (sahislar) yalniz Türk degildir, yalniz herkes degildir, yalniz Kürt degildir, yalniz Laz degildir.
Fakat hepsinden mürekkep (olusan) anasir-i Islamiyedir, samimi bir mecmuadir (Islam unsurlari ve samimi bir topluluktur). Bu mecmuayi teskil eden bir unsur-ü Islam, bizim kardesimiz ve ortak çikarlarimiz olan vatandaslarimizdir... Yek digerine (biri digerine) karsi hürmet- i mukabele (karsilikli saygiyla) riayetkardirlar (uyumludurlar) ve digerinin her türlü hukukuna etnik, toplumsal, cografi hukukuna daima hürmetkar oldugunu tekrar ettik ve teyit ettik (onayladik).“
M. kemal 1923’ten sonra bu söylediklerini unutmakla kalmamis, savas öncesindeki sözlerini hatirlatanlari da idam etmis, o bölgeyi de yakip yikmistir. 1925’le birlikte uygulanan devlet siddeti bir Kürt kiyimi halini almis, her türlü Kürt muhalefeti kanla ezilmistir.
Bir „mezar sessizligi“nin yaratilmasi, idam sehpalarinin kurulmasi, sehirlerin, köylerin topa tutulmasi, yakilip yikilmasi, binlerce Kürt köylüsünün bati illerine sürülmesi, Kürdistan’a bati illerinden nüfus aktarilarak Kürt köylerinin Türklestirilmesi sürecine baslanmasi, Asimilasyon, Takrir-i Sükun Kanununun çikarilmasi ve Istiklal Mahkemeleri’nin kurulmasi, Umumi Müfettislikler, degisen M.Kemal’in yeni uygulamalari oldu.
Devlet yanlisi asiretler ve devlet karsiti asiretler ayrimina gidilerek Kürdistan’da belirgin bir bölünme, düsmanlik yaratildi. Ayaklanmaya katilmamis olsa da binlerce Kürt, ileride bas kaldirabilir denilerek sürgüne tabi gönderildi..
Kürtler, M.Kemal’in yaptiklarini simdi oldugu gibi o zaman da kabul etmediler. Sözlerine bagli kalmasini isteyip isyan ettiler ve hiç durmadan isyan ateslerini harmanladilar. Kürtler bu dönemde; Palu-Genç-Hani, Agri, Dersim’de tepkilerini gösterdiler ve ayaklandilar. Ancak ancak bilinen sebeplerden en basta derin bölünmüslük ortaminin etkilerinden, Türk devleti karsisinda fazla basarili olunamadi. Devlet, 1938’deki Dersim Isyaninin son asamasina kadar Kürdistan’a 16 (Dersim ile birlikte 17) tedip, tenkil ve temizleme harekati düzenledi. Isyanlari kanli bir sekilde bastirdi. Tüm herseyi bitirdigini düsündü. Kürdü Kürdistan’i unutturmak istedi, Kürtleri tarihten sildirmek, Kürtler adina hiçbir sey birakmamak istedi. Herseyi yasakladi.bu meseleyi Agri’nin eteklerine gömdügüne kendisini inandirdi.
Artik Türk devleti rahatça diger politikalarini uygulamaya geçebilirdi. Büyük katliamlar sonrasinda zorunlu göç ve sürgün yasasi çikarilarak Kürtlerin iç dinamikleri tamamen parçalandi. Kürdistan tarihinde ender rastlanan bir baski mekanizmasi kurularak Kürtler adeta sindirildi. Ekonomik yasam kosullari daha kötülesti. Sosyal yapi darmadagin edildi. Kürt ileri gelenleri Kürdistan’dan uzaklastirildi. Türk kapitalizminin gelismesinin askeri ve siyasal kosullari yaratildi. Kürt dilini, ulusal özelliklerini ve bir bütün olarak Kürt kisiligini yok etmeye yönelik politikalar çok siddetli bir sekilde devreye sokuldu. Özel egitilmis ve tek amaci Kürt çocuklarinin ruhunu öldürüp onlari Türklestirmek olan kemalist ideoloji ile donatilmis ögretmenler Kürdistan’a gönderilmeye baslandi.
Kemalist rejim, Dersim basta olmak üzere Kürdistan’in önemli merkezlerinde, illerinde ve kasabalarinda Kürtleri türklestirmek için Kürdistan’da asimilasyon yuvalarini açmaya yatili bölge okullarini bölge çapinda yayginlastirmaya giristi. Jandarma zoruyla köylerden toplanan Kürt çocuklari bu hiçlestirme yuvalarinda egitim adi altinda köklerinden koparildilar. Saçlari sifira vurulmus, tutsaklar gibi tek tip elbiseler giydirilmis Kürt çocuklari için en tehlikeli sey Kürtçe konusmak, Kürt olduklarini hatirlamakti.
Toplumdaki hiçlesmeyi garanti altina alabilmek için Kürtçe konusmaya karsilik para cezalari kesildi. Kent ve köy pazarlarinda Kürtçe bilen Kemalist hafiyeler dolasmaya basladi. Türklestirmenin en iyi vasitalari olan özel egitilmis ögretmenler bu hafiyelerin bas yardimcilariydilar. Kürt sehir, kasaba ve köylerinin, ve Kürdistan corafyasina ait isimler degistirildi. Tüm bunlar yapilirken de yüzlerce köy, sehir, kasaba yakildi, yüzbinlerce insan öldürüldü, sürüldü. Bu korkunç politikalar Kürdistan’i öyle bir hale getirmisti ki, 1970’lere kadar Kürtlük adina, 49’lar olayini saymazsak, hiç bir sey duyulmadi. Kendilerince bu meselenin halledilmesi için ne gerekirse fazlasiyla yapilmisti. Hersey halledilmisti veya öyle zannediliyordu.
1. Dünya Savasinin ertesinde Ingilizlerin egemenligine, Güney Kürdistan Kürtleri seyh Mahmut Berzenci hareketiyle karsi çiktilarsa da basariya ulasamadilar. Ingilizlerin yardimiyla gelisen kapitalizm Araplarla sinirli kaldi. Güney Kürdistan, geri feodal yapisi içinde kalmaya devam etti. Suriye Kürdistan’inda benzeri ekonomik durumlar yasandi.
Büyük bir sarsinti geçiren Iran sahi Ingilizlerin yardimi ile Simko’nun isyanini fazla büyümeden bastirdi. Sahlik rejimi daha sonraki dönemlerde Sovyetlerin destegi ile l930’larda merkezi bir devletin konumunu güçlendirdi ve Kürdistan üzerindeki hakimiyetini saglamlastirdi.
Ikinci Dünya Savasi sonucunda, fasist güçlerin yenilmesi, sosyalizm ve demokrasi güçlerinin zaferle çikmasi, dünyada ulusal kurtulus hareketlerinin gelismesi için elverisli kosullar yaratti. Afrika, Asya ve Ortadogu’da ulusal kurtulus hareketleri basladi. Bir çok halk özgürlügüne kavustu. Klasik sömürgeci sistem tasfiye edici darbeler aldi. Klasik sömürgeciligin yerini yeni sömürgecilik, Ingiltere’nin yerini de ABD aldi.
Kürdistan’in tüm parçalari da bu yeni dönemden etkilendiler. Ingilizler Irak, Fransizlar Suriye’den çekilerek her iki parçada da yönetimi araplara devrettiler. Suriye Kürdistani’nda sinirli kapitalist gelisme ulusal bilinçlenmeye yol açti. Ulusal düsünceler Kürdistan’in bu parçasinda alabildigince gelisti. Irak Kürdistani’nda önce KDP ve daha sonra YNK kuruldu. Bu örgütlerin önderliginde Kürtler Irak Baas rejimine karsi inisli, çikisli bir mücadeleye giristiler. Ancak bu parçadaki mücadelenin egemen güçlerle olan isbirlikçi karekteri yüzünden pek çok ciddi yanlisliklara, ihanetlere girmekten kurtulamadilar. Daha sonraki dönemlerde de genis bir Bati destegine kavusmalari ve ellerine pek çok firsat geçmesine ragmen iktidari kalici olarak ellerine geiçremediler ve bu cografyadaki Kürtler Pek çok defa uluslararasi oyunlara kurban edildiler.
2.Dünya savasinda en büyük firsati Dogu Kürdistan denilen Iran Kürdistani yakaladi. Sahin Hitler yanlisi olmasi sebebi ve bazi baska sartlarin elverisli olmasi sebebiyle Kizil Ordu, Kürtleri destekleyerek Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin kurulmasina yardim etti. Kendi iç örgütlenmesini saglamaya vakit bile bulamadan bu cumhuriyet, Sovyetler Birligi’nin, Iran’la anlasip, destegini çekmesiyle kanli bir biçimde bastirildi. Iran rejimine karsi Kürtlerin muhalefeti 1950’lerden itibaren de kismen basarisiz olsa da sürdü.
Dünyadaki ve bu arada Kürdistan’daki bu degisimlerin etkileri Türkiye’ye de yansidi. Türkiye NATO’ya girerek yeni dünyada yerini aldi. Kapitalizmi pek çok kuraliyla benimsemek, durumunda kaldi.
Türk burjuvazisi devletin destegini arkasina aldi; Türkiye pazarinin tamamina açilmayi
hedefledi. Bir süre sonra bu siyasetin etkileri Kürdistan’da da hissedilmeye baslandi. Kürdistan’in rolü ucuz hammadde ihtiyacini karsilamadan öte olacakti. Kürdistan’a kapitalizmin girisiyle Kürdistan’daki ucuz isgücü degerlendirilecek, Kürdistan pazari Türk mallarina açilacakti. Bu politikalarin hayata geçmesiyle Kürdistan’daki ekonomik ve sosyal yapi hizli bir degisime ugradi. Kürdistan’da modern siniflarin nüveleri belirmeye basladi.Bu da ulusal kurtulus için elverisli kosullar olusmasi anlamina geliyordu. Egemen siniflari Türk burjuvazisiyle bütünlesme yoluna girerken, ezilen siniflar muhalefet etmeye basladi. Ciddi muhalefet, Sosyalizm ve dünyadaki ulusal kurtulus mücadelelerinden de etkilenen aydin gençlikten geldi. Kürt gençligi, Kürdistan’in sosyo ve ekonomik tahlilerini yaparak l970’li yillarda ulusal kurtulus için Türk sömürgeciligine karsi mücadeleye etmenin yollarini aramaya basladi. Yillarin mücadeleleri incelendi, Kürt toplumu incelendi, Türk hakim siniflarinin karekteri incelendi ve kurtulus ve özgürlesme yolunda teorinin pratige, pratigin de teoriye dönüstügü uzun bir yolun adi olan PKK kuruldu.
Bu birkaç sayfada özetlenen Kürdistan tarihi bize Kürtlerin genel tarihlerinin çok önemli benzerlikler tasidigini gösteriyor. Bu tarihin son 3000 yili belki söyle özetlenebilir;
Asya, Avrupa ve Afrika’daki yayilmaci güçlerin yayilma alanlari için basamak teskil eden bir cografyada bulunmasi, ipek ve baharat yollarinin üzerinde bulunmasi, yeralti madenleri bakimindan zengin olmasi, Ortadogu gibi bir çok dine ve uygarliga besiklik eden bir bölgede olmasi gibi etkenler; Kurdistan’in kaderini belirleyen etkenlerin baslicalari olmustur. Bu konum, Kürdistan’in, saldirilara açik ve belirli güçlerin tahakküm isteklerine muhatap olmasini ve uzun süreli isgallerle karsi karsiya kalmasini sagladi. Kürt toplumunun birçok gücün egemenliginde uzun sürelerle yasamak zorunda kalmasi, toplumun kendini toparlayabilecek, tekrar ayni amaçlar konusunda motive olmasina, örgütlenmesine yetecek ‘’rahat bir dönem’’ geçirmemesine yol açti; bu da Kürtlerin iç dinamiklerinin parçalanmasi, farkli siyasi ve dini ideolojilerin etkisinde kalmalari ve çogu zaman da birbirleriyle savasmalari gibi bir sonucu dogurdu. Bu da, ‘’bölünme, baskasina dayanma,birbiriyle savasma ve daha da küçük parçalara yeniden bölünme’’ den olusan uzun dönemli bir kisir döngünün meydana gelmesini beraberinde getirdi.
Ancak bunca bu isgal ve istilalara bunca baski, zulüm ve katliamlara karsin Kürtler direnerek varliklarini sürdürdüler. Bunca olumsuz gelismeye ragmen Kürtler asla basegmediler. Özgürlüklerinden vazgeçmediler. Hep isyan etmtiler, asla teslim olmadilar. Ovalarda savas kaybettiklerinde daga çikip düsmanlarina ordan bir daha cevap vermidiler. Bin yillarin yürüyüsüne kimse son noktayi koyamadi. Dillerini kültürlerini koruyup gelistirdiler, sayisiz esere bulusa imza atip, insanliga hediye ettiler. Dünyanin barbar güçlerine karsi kimliklerini korudular.
Son sözü her zaman Kürtler söyledi. Söylemeye devam ediyorlar, tüm esitsiz kosullara ragmen ve tarihlerinde hep oldugu gibi hiç dinlenmeden, özgürlüge olan tutkularindan hiç bir sey kaybetmeden. Hem de makus talihlerini tersine çevirerek, parçalardan birlige dogru giderek. Kürtler bitirildi zannedildi ama bir daha meydana çiktilar. ve Dersim’de, Agri’da Zilan’da yokedildiler ama bu sefer Fis Köyünde PKK’yle ortaya çiktilar.
1978, 27 Kasiminda kurulan Kürdistan Isçi Partisi (PKK) ’nin öncü kadrolari, Kürdistan’da örgütlenmenin ve ulusal-toplumsal anlamda ilerlemenin bütün yasal yollarinin tikandigina, sömürgecilige karsi silahli mücadele disinda bir yolla sonuç alinamayacagina ve Kürt halkinin sömürgecilik kosullarinda parçalanip yok edilmeye çalisilan kisiliginin ancak kararli bir direnisle yeniden kendi ifadesini bulacagina inandilar. Bu nedenle ideolojik hazirliktan sonra politik bir karar verilerek partilestiler. Kürdistan’da ortaya çikan ulusal-demokratik bir hareket olarak denebilir ki, trajedilerle dolu Kürt tarihinin gerçek bir sentezini olusturdular. PKK’nin yapisiyla diger örgütlerin yapisi arasindaki önemli farki mücadelele biçimleriyle de ortaya koydular. Yasam hakkinin ve ulusal kimligin bile reddedildigi bir ülkede legal yöntemlerle mücadele vermenin mümkün olmadigina inanan PKK, Kürt toplumunu yeniden diriltme, ayaga kaldirma ve yeniden insa etme basarisini Öcalan’in yasaminda da görülen inanilmaz bir mücadele azmi ve müthis bir pratikle ortaya koyabildi.
Kürtler, Yunan ve diger Batili tarihçilerin anlatimlarina göre Medlerin varisleridirler. Cografik olarak Yukari Mezopotamya diye anilan Med ülkesi, kuzeyde Agri Dagi ile Urmiye Gölü’nün bati yakasindan baslayarak Zagros daglari dogrultusunda asagi Mezopotamya’nin sinirlarina kadar giden bölgenin Dicle ve Firat nehirlerinin kapsadigi alan olarak tarif edilmektedir. Uygarligin merkezi sayilan Mezopotamya’da Sümer, Babil uygarliklarinin olusmasinda katkisi bulunan halklarin varislerinden biri de Kürtlerdir.
Kürtlerin atalari olan Medlerin siyasi olarak en belirgin biçimde tarih sahnesinde görülmeleri yaklasik olarak 3000 yil önceye yani M.Ö. 1000 yillarina rastlar. Asur Imparatorlugu’nun egemenligi altinda yasamak zorunda kalan Mezopotamya halklarindan biri olan Medler, M.Ö. 700 yillarindan itibaren bu köleci imparatorluga karsi mücadeleye önderlik etmeye baslar ve diger halklarin da desteklerini alip köleci Asur Imparatorlugunu yikmayi basarip M:Ö. 612 yilinda Med Imparatorlugu’nu kurarlar.
Büyük Iskender’in istilasina kadarki dönemde Perslerle ortak egemenlik içinde yasayan Medler bu dönemden sonra sirasiyla , önce Makedon egemenligi, M.S. 30 ile 476 yillari arasinda ise Dogu Roma Imparatorlugu’nun egemenligi altinda daginik, yari fedaratif asiretler biçiminde varliklarini sürdürdüler.
Orta Çag’da ve özellikle Islam dininin Ortadogu’ya egemen olmasiyla birlikte Kürtler sirasiyla Iran Safevi, Emevi, Abbasilerin egemenligine girdiler. Ancak tüm bu dönemlerde Kürtler, fiiliyatta bazen bagimsiz bazen de otonom bir sekilde, bir yapilanma içerisindeydiler. Otonomi mi olacak, bagimsiz bir iliski mi olacak bunu, Isgalcilerle beyliklerin güç dengeleri belirledi. Birçok devlet ilan ettiler. Uzun süre varliklarini sürdürmüs olan, 10. ve 11. yüzyillarda kurulmus olan Mervani ve Seddadi devletlerini buna örnek olarak gösterebiliriz. Selçuklular ile Osmanlilarin egemen olduklari dönemde Kürt egemenleri, Bey, Mir gibi ünvanlarla anilmislardi. Selçuklu sultanlari ile Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi Osmanli padisahlari Kürt beyleriyle çesitli anlasmalar imzalayip onlarin cografik hudutlarini ve içisleriyle ilgili egemenlik haklarini tanimislardi. Buna karsilik Kürt beylikleri de savaslarda, Osmanli padisahlarinin emri altinda ve ganimette de ortak bir sekilde savasmayi kabul etmislerdi.
Bu durum 19. yüzyilin ilk yarisina kadar sürdü, Kürt beyleri kendi bölgelerinde iktidar sahibiydiler, Kendi içlerinde kamu düzeni için gerekli yasalarini koyup uygulayabildiler. Idari, hukuki ve ekonomik islerini Istanbul’dan bagimsiz olarak yürütmeye özen gösterdiler. Kürt beyleri veraset yoluyla ve geleneksel yöntemleriyle basa gelme kuralindan taviz vermediler. Birçok yerde vergiler, bu beyler adina toplandi, kadilar bu beyler tarafindan atandi. Ancak buna ragmen disislerinde Osmanli Imparatorlugu’na bagliydilar ve bu çerçevede iliskilerini sürdürüyorlardi.
19. yüzyilin baslarinda Osmanli hükümdarlari, Imparatorlugun dagilma sürecine girmesi ve pek çok ulusun bagimsizligini kazanmasinin yarattigi korkuyla eski sistemi terkedip merkezilesme politikasini izlemeye basladilar. Kürt beyliklerinin otoritelerini ortadan kaldirip Kürdistan’a merkezi vali, kadi tayin etmek, kendi adlarina vergi almak istediler.
Kürtler bunun anlamini iyi biliyorlardi. Hemen itiraz ettiler. Ancak Osmanli sultanlari, tek egemen olmak, iktidari baskalariyla paylasmak istememeleri, Osmanli topraklarinin büyük bir kisminda oldugu gibi Kürdistan’da da tepkiyle karsilandi. Kürtler bu duruma isyan ettiler.
Tüm dünya çapinda gelisen ulusçulugun etkisiyle 19. yüzyilin sonlarina dogru, Osmanlilik yerine Türklük ön plana çikarilmisti. Kürtler de bu dönemde ulusal bir uyanis içerisindeydiler. Ancak Kürdistan’da görülen pek çok dinsel ve mezhepsel çeliski, Kürt toplumunun feodal yapisi, Osmanli idaresinin pek çok sinsi politikasiyla birlesince, ulusal uyanis ve merkezi idareye yönelik rahatsizliklar sebebiyle çikan isyanlar, ayni takvime denk gelemedi. Mir Abdurrahman Baban, Bedirxan Bey, Yezdinser, Seyh Ubeydullah Nehri ve
baska bir çok bölgesel önder komutasindaki Kürtlerin baskaldirilari, ciddi basarilar kazanmalarina ragmen, kitlesel ve cografik olarak yeterince genis bir alana yayilamadiklarindan bir dönem sonra kanli bir sekilde bastirildilar.
20. yüzyila gelindiginde Ittihat ve Terakki Partisi iktidari ele aldi ve Türkçülüge dogru son hizla gidildi. 1. Dünya Savasi firsat bilinerek Ermenilerin sonu getirildi. Artik Osmanlinin egemenligindeki topraklarda aykiri sesler istenmiyordu. Hükümet, bir Kürt hareketinin örgütlenebilecegi kuskusu içinde idi. Ittihat ve Terakki iktidari vakit kaybetmeden bir Göç Kanunu çikardi. Kürtler kitleler halinde batiya sürüldü. Savastaki ölümler bu göçlerle birlesince Kürtler yüzbinlerce insan kaybettiler ve derin bir açlik ve sefaletle karsi karsiya kaldilar.
I. Dünya Savasi, ardindan imzalanan Mondros Mütarekesi, Osmanli Imparatorlugu’nun sonunu getirdi. Mütareke ile birlikte Kürt illeri de isgale ugradi. Savas, ayni zamanda Kürtlerin örgütlenmelerini de hizlandirmisti. ABD Baskani Wilson’un dünyaya duyurdugu 14 prensip, Osmanli Imparatorlugu içinde yasayan tüm halklari oldugu gibi Kürtleri de ilgilendiriyordu. Ezilen milletlere ve milli azinliklara bir takim haklarin verilmesinin öngörüldügü bu ilkeler, Kürt toplumunu da yakindan ilgilendiriyordu. Kürtler, birçok ilinde hizla bir araya gelip örgütlenmeye
basladilar. Etkin Kürt aristokrat ailelerinin desteginde ve bürokrat-asker kökenli Kürt sahsiyetlerinin önderliginde Kürdistan’i hedefleyen pek çok örgüt kuruldu. Ancak bunlarin genis kapsamli bir Kürdistan kurtulus programlari yoktu.
Istanbul’daki Ingiliz, Amerikan ve Fransiz yetkilileri de Kürdistan sorunu ile ilgili olarak bu örgütlerle iliski içerisindeydiler ve görüs alisverisinde bulunuyorlardi. Kürt örgütçüleri su anda oldugu gibi o dönemde de Batili devletlerin temsilcilerine bir Kürt sorununun bulundugunu ve çözülmesi gerektigini anlatabilmek için çaba harciyorlardi. O yillarda da Kürtler Batili devletlere dertlerini anlatabilmenin sikintilarini yasamislardi. Ancak Kürtlerin ve Kürt siyasetçilerinin bu çabalari çeliskilerin sadece diplomasiyle çözülmedigi, çogu zaman güçle çözüldügü bu dünyada, dogal olarak bir sonuca ulasamadi. Amerika ve batili devletler, sorunu çözebilecek yaklasimi gösteremediler.
Güç dengeleri savas sonrasinin politikasinda belirleyici oldu. Birliklerini ve örgütlenmelerini yeterince saglayamadiklari için güçlüler arasina giremeyen Kürtler bu sürecin sonunda, Ikiye parçalanmis ülkeleri birlesip kurulamadigi gibi dörde bölündügünden en zararli halklarin listesindeki yerlerini aldilar. Sorun, gelecege katlanarak ertelenmisti.
Kürtlerin önemli bir kismi da ortak ülke ve gelecek vaddeden M. Kemal’in önderliginde
Türklerle birlikte mücadele ettiler. Kürtlerin önemli bir kismiyla Türkler, isgallere karsi ortak bir eylemin içinde oldular. M. Kemal, bu süreçte Kürt gücünün farkindadir ve bunu hayati görür. Ortak istegin örgütlenmesi için Kürt kavrami tamamen reddedilmedi.
M.Kemal, hareketten ayrik duran Kürt kesimlerinin distalanmasi için „Ingiliz himayesinde bir Kürdistan olusturmak“ iddiasini kullandi. Erzurum ve Sivas kongreleri, 1920’de olusturulan Büyük Millet Meclisi’ne Kürt unsurlar da katildi. Isgallere karsi Müdafa-i Hukuk içinde birlikte yer alindi. Kürtler Kemal’in, „Kürtler ve Türkler ayrilmaz iki kardestir ve bu yurt iki unsurun ortak yurdudur“ politik söyleminden etkilendiler. Kürtler ortak yurdun savunulmasina güçleri ile, milisleriyle, silahlariyla birlikte katilmislardir. M. Kemal’in dogudan baslamasinda Kürdün bu silahli ve örgütsel gücü aktif ve moral bir etken olmustur. M. Kemal’in ilk önce gittigi yer Kürdistan’dir. Kürtler, Türkiye ve Kürdistan’in isgalden kurtulmasi ve Kürt haklarinin kabul edilecegi kendilerine ait bir gelecegin verilecegi söyleminden etkilenerek M. Kemal’in davetine katilmislardir. „Kan, tarih ve din istirakiyle yek vücut edilen Kürt“ ifadesi sik sik kullanildi.
Milli mücadele günlerinde „Kürtlerin ulusal, toplumsal ve sosyal varliklarinin kabul edilecegi, gelistirilmesinin desteklenecegi“ne dair konusmalar her gün duyuluyordu, metinlere geçiriliyor, imzalaniyordu.
M.Kemal TBMM’deki birçok konusmasinda Kürt varligindan ve bir ortak yurt kavramindan söz etti. Önemli konusmalarindan birinde söyle demisti: „Meclisi alimizi (Yüce Meclisimizi) teskil eden zevat (sahislar) yalniz Türk degildir, yalniz herkes degildir, yalniz Kürt degildir, yalniz Laz degildir.
Fakat hepsinden mürekkep (olusan) anasir-i Islamiyedir, samimi bir mecmuadir (Islam unsurlari ve samimi bir topluluktur). Bu mecmuayi teskil eden bir unsur-ü Islam, bizim kardesimiz ve ortak çikarlarimiz olan vatandaslarimizdir... Yek digerine (biri digerine) karsi hürmet- i mukabele (karsilikli saygiyla) riayetkardirlar (uyumludurlar) ve digerinin her türlü hukukuna etnik, toplumsal, cografi hukukuna daima hürmetkar oldugunu tekrar ettik ve teyit ettik (onayladik).“
M. kemal 1923’ten sonra bu söylediklerini unutmakla kalmamis, savas öncesindeki sözlerini hatirlatanlari da idam etmis, o bölgeyi de yakip yikmistir. 1925’le birlikte uygulanan devlet siddeti bir Kürt kiyimi halini almis, her türlü Kürt muhalefeti kanla ezilmistir.
Bir „mezar sessizligi“nin yaratilmasi, idam sehpalarinin kurulmasi, sehirlerin, köylerin topa tutulmasi, yakilip yikilmasi, binlerce Kürt köylüsünün bati illerine sürülmesi, Kürdistan’a bati illerinden nüfus aktarilarak Kürt köylerinin Türklestirilmesi sürecine baslanmasi, Asimilasyon, Takrir-i Sükun Kanununun çikarilmasi ve Istiklal Mahkemeleri’nin kurulmasi, Umumi Müfettislikler, degisen M.Kemal’in yeni uygulamalari oldu.
Devlet yanlisi asiretler ve devlet karsiti asiretler ayrimina gidilerek Kürdistan’da belirgin bir bölünme, düsmanlik yaratildi. Ayaklanmaya katilmamis olsa da binlerce Kürt, ileride bas kaldirabilir denilerek sürgüne tabi gönderildi..
Kürtler, M.Kemal’in yaptiklarini simdi oldugu gibi o zaman da kabul etmediler. Sözlerine bagli kalmasini isteyip isyan ettiler ve hiç durmadan isyan ateslerini harmanladilar. Kürtler bu dönemde; Palu-Genç-Hani, Agri, Dersim’de tepkilerini gösterdiler ve ayaklandilar. Ancak ancak bilinen sebeplerden en basta derin bölünmüslük ortaminin etkilerinden, Türk devleti karsisinda fazla basarili olunamadi. Devlet, 1938’deki Dersim Isyaninin son asamasina kadar Kürdistan’a 16 (Dersim ile birlikte 17) tedip, tenkil ve temizleme harekati düzenledi. Isyanlari kanli bir sekilde bastirdi. Tüm herseyi bitirdigini düsündü. Kürdü Kürdistan’i unutturmak istedi, Kürtleri tarihten sildirmek, Kürtler adina hiçbir sey birakmamak istedi. Herseyi yasakladi.bu meseleyi Agri’nin eteklerine gömdügüne kendisini inandirdi.
Artik Türk devleti rahatça diger politikalarini uygulamaya geçebilirdi. Büyük katliamlar sonrasinda zorunlu göç ve sürgün yasasi çikarilarak Kürtlerin iç dinamikleri tamamen parçalandi. Kürdistan tarihinde ender rastlanan bir baski mekanizmasi kurularak Kürtler adeta sindirildi. Ekonomik yasam kosullari daha kötülesti. Sosyal yapi darmadagin edildi. Kürt ileri gelenleri Kürdistan’dan uzaklastirildi. Türk kapitalizminin gelismesinin askeri ve siyasal kosullari yaratildi. Kürt dilini, ulusal özelliklerini ve bir bütün olarak Kürt kisiligini yok etmeye yönelik politikalar çok siddetli bir sekilde devreye sokuldu. Özel egitilmis ve tek amaci Kürt çocuklarinin ruhunu öldürüp onlari Türklestirmek olan kemalist ideoloji ile donatilmis ögretmenler Kürdistan’a gönderilmeye baslandi.
Kemalist rejim, Dersim basta olmak üzere Kürdistan’in önemli merkezlerinde, illerinde ve kasabalarinda Kürtleri türklestirmek için Kürdistan’da asimilasyon yuvalarini açmaya yatili bölge okullarini bölge çapinda yayginlastirmaya giristi. Jandarma zoruyla köylerden toplanan Kürt çocuklari bu hiçlestirme yuvalarinda egitim adi altinda köklerinden koparildilar. Saçlari sifira vurulmus, tutsaklar gibi tek tip elbiseler giydirilmis Kürt çocuklari için en tehlikeli sey Kürtçe konusmak, Kürt olduklarini hatirlamakti.
Toplumdaki hiçlesmeyi garanti altina alabilmek için Kürtçe konusmaya karsilik para cezalari kesildi. Kent ve köy pazarlarinda Kürtçe bilen Kemalist hafiyeler dolasmaya basladi. Türklestirmenin en iyi vasitalari olan özel egitilmis ögretmenler bu hafiyelerin bas yardimcilariydilar. Kürt sehir, kasaba ve köylerinin, ve Kürdistan corafyasina ait isimler degistirildi. Tüm bunlar yapilirken de yüzlerce köy, sehir, kasaba yakildi, yüzbinlerce insan öldürüldü, sürüldü. Bu korkunç politikalar Kürdistan’i öyle bir hale getirmisti ki, 1970’lere kadar Kürtlük adina, 49’lar olayini saymazsak, hiç bir sey duyulmadi. Kendilerince bu meselenin halledilmesi için ne gerekirse fazlasiyla yapilmisti. Hersey halledilmisti veya öyle zannediliyordu.
1. Dünya Savasinin ertesinde Ingilizlerin egemenligine, Güney Kürdistan Kürtleri seyh Mahmut Berzenci hareketiyle karsi çiktilarsa da basariya ulasamadilar. Ingilizlerin yardimiyla gelisen kapitalizm Araplarla sinirli kaldi. Güney Kürdistan, geri feodal yapisi içinde kalmaya devam etti. Suriye Kürdistan’inda benzeri ekonomik durumlar yasandi.
Büyük bir sarsinti geçiren Iran sahi Ingilizlerin yardimi ile Simko’nun isyanini fazla büyümeden bastirdi. Sahlik rejimi daha sonraki dönemlerde Sovyetlerin destegi ile l930’larda merkezi bir devletin konumunu güçlendirdi ve Kürdistan üzerindeki hakimiyetini saglamlastirdi.
Ikinci Dünya Savasi sonucunda, fasist güçlerin yenilmesi, sosyalizm ve demokrasi güçlerinin zaferle çikmasi, dünyada ulusal kurtulus hareketlerinin gelismesi için elverisli kosullar yaratti. Afrika, Asya ve Ortadogu’da ulusal kurtulus hareketleri basladi. Bir çok halk özgürlügüne kavustu. Klasik sömürgeci sistem tasfiye edici darbeler aldi. Klasik sömürgeciligin yerini yeni sömürgecilik, Ingiltere’nin yerini de ABD aldi.
Kürdistan’in tüm parçalari da bu yeni dönemden etkilendiler. Ingilizler Irak, Fransizlar Suriye’den çekilerek her iki parçada da yönetimi araplara devrettiler. Suriye Kürdistani’nda sinirli kapitalist gelisme ulusal bilinçlenmeye yol açti. Ulusal düsünceler Kürdistan’in bu parçasinda alabildigince gelisti. Irak Kürdistani’nda önce KDP ve daha sonra YNK kuruldu. Bu örgütlerin önderliginde Kürtler Irak Baas rejimine karsi inisli, çikisli bir mücadeleye giristiler. Ancak bu parçadaki mücadelenin egemen güçlerle olan isbirlikçi karekteri yüzünden pek çok ciddi yanlisliklara, ihanetlere girmekten kurtulamadilar. Daha sonraki dönemlerde de genis bir Bati destegine kavusmalari ve ellerine pek çok firsat geçmesine ragmen iktidari kalici olarak ellerine geiçremediler ve bu cografyadaki Kürtler Pek çok defa uluslararasi oyunlara kurban edildiler.
2.Dünya savasinda en büyük firsati Dogu Kürdistan denilen Iran Kürdistani yakaladi. Sahin Hitler yanlisi olmasi sebebi ve bazi baska sartlarin elverisli olmasi sebebiyle Kizil Ordu, Kürtleri destekleyerek Mahabat Kürt Cumhuriyeti’nin kurulmasina yardim etti. Kendi iç örgütlenmesini saglamaya vakit bile bulamadan bu cumhuriyet, Sovyetler Birligi’nin, Iran’la anlasip, destegini çekmesiyle kanli bir biçimde bastirildi. Iran rejimine karsi Kürtlerin muhalefeti 1950’lerden itibaren de kismen basarisiz olsa da sürdü.
Dünyadaki ve bu arada Kürdistan’daki bu degisimlerin etkileri Türkiye’ye de yansidi. Türkiye NATO’ya girerek yeni dünyada yerini aldi. Kapitalizmi pek çok kuraliyla benimsemek, durumunda kaldi.
Türk burjuvazisi devletin destegini arkasina aldi; Türkiye pazarinin tamamina açilmayi
hedefledi. Bir süre sonra bu siyasetin etkileri Kürdistan’da da hissedilmeye baslandi. Kürdistan’in rolü ucuz hammadde ihtiyacini karsilamadan öte olacakti. Kürdistan’a kapitalizmin girisiyle Kürdistan’daki ucuz isgücü degerlendirilecek, Kürdistan pazari Türk mallarina açilacakti. Bu politikalarin hayata geçmesiyle Kürdistan’daki ekonomik ve sosyal yapi hizli bir degisime ugradi. Kürdistan’da modern siniflarin nüveleri belirmeye basladi.Bu da ulusal kurtulus için elverisli kosullar olusmasi anlamina geliyordu. Egemen siniflari Türk burjuvazisiyle bütünlesme yoluna girerken, ezilen siniflar muhalefet etmeye basladi. Ciddi muhalefet, Sosyalizm ve dünyadaki ulusal kurtulus mücadelelerinden de etkilenen aydin gençlikten geldi. Kürt gençligi, Kürdistan’in sosyo ve ekonomik tahlilerini yaparak l970’li yillarda ulusal kurtulus için Türk sömürgeciligine karsi mücadeleye etmenin yollarini aramaya basladi. Yillarin mücadeleleri incelendi, Kürt toplumu incelendi, Türk hakim siniflarinin karekteri incelendi ve kurtulus ve özgürlesme yolunda teorinin pratige, pratigin de teoriye dönüstügü uzun bir yolun adi olan PKK kuruldu.
Bu birkaç sayfada özetlenen Kürdistan tarihi bize Kürtlerin genel tarihlerinin çok önemli benzerlikler tasidigini gösteriyor. Bu tarihin son 3000 yili belki söyle özetlenebilir;
Asya, Avrupa ve Afrika’daki yayilmaci güçlerin yayilma alanlari için basamak teskil eden bir cografyada bulunmasi, ipek ve baharat yollarinin üzerinde bulunmasi, yeralti madenleri bakimindan zengin olmasi, Ortadogu gibi bir çok dine ve uygarliga besiklik eden bir bölgede olmasi gibi etkenler; Kurdistan’in kaderini belirleyen etkenlerin baslicalari olmustur. Bu konum, Kürdistan’in, saldirilara açik ve belirli güçlerin tahakküm isteklerine muhatap olmasini ve uzun süreli isgallerle karsi karsiya kalmasini sagladi. Kürt toplumunun birçok gücün egemenliginde uzun sürelerle yasamak zorunda kalmasi, toplumun kendini toparlayabilecek, tekrar ayni amaçlar konusunda motive olmasina, örgütlenmesine yetecek ‘’rahat bir dönem’’ geçirmemesine yol açti; bu da Kürtlerin iç dinamiklerinin parçalanmasi, farkli siyasi ve dini ideolojilerin etkisinde kalmalari ve çogu zaman da birbirleriyle savasmalari gibi bir sonucu dogurdu. Bu da, ‘’bölünme, baskasina dayanma,birbiriyle savasma ve daha da küçük parçalara yeniden bölünme’’ den olusan uzun dönemli bir kisir döngünün meydana gelmesini beraberinde getirdi.
Ancak bunca bu isgal ve istilalara bunca baski, zulüm ve katliamlara karsin Kürtler direnerek varliklarini sürdürdüler. Bunca olumsuz gelismeye ragmen Kürtler asla basegmediler. Özgürlüklerinden vazgeçmediler. Hep isyan etmtiler, asla teslim olmadilar. Ovalarda savas kaybettiklerinde daga çikip düsmanlarina ordan bir daha cevap vermidiler. Bin yillarin yürüyüsüne kimse son noktayi koyamadi. Dillerini kültürlerini koruyup gelistirdiler, sayisiz esere bulusa imza atip, insanliga hediye ettiler. Dünyanin barbar güçlerine karsi kimliklerini korudular.
Son sözü her zaman Kürtler söyledi. Söylemeye devam ediyorlar, tüm esitsiz kosullara ragmen ve tarihlerinde hep oldugu gibi hiç dinlenmeden, özgürlüge olan tutkularindan hiç bir sey kaybetmeden. Hem de makus talihlerini tersine çevirerek, parçalardan birlige dogru giderek. Kürtler bitirildi zannedildi ama bir daha meydana çiktilar. ve Dersim’de, Agri’da Zilan’da yokedildiler ama bu sefer Fis Köyünde PKK’yle ortaya çiktilar.
1978, 27 Kasiminda kurulan Kürdistan Isçi Partisi (PKK) ’nin öncü kadrolari, Kürdistan’da örgütlenmenin ve ulusal-toplumsal anlamda ilerlemenin bütün yasal yollarinin tikandigina, sömürgecilige karsi silahli mücadele disinda bir yolla sonuç alinamayacagina ve Kürt halkinin sömürgecilik kosullarinda parçalanip yok edilmeye çalisilan kisiliginin ancak kararli bir direnisle yeniden kendi ifadesini bulacagina inandilar. Bu nedenle ideolojik hazirliktan sonra politik bir karar verilerek partilestiler. Kürdistan’da ortaya çikan ulusal-demokratik bir hareket olarak denebilir ki, trajedilerle dolu Kürt tarihinin gerçek bir sentezini olusturdular. PKK’nin yapisiyla diger örgütlerin yapisi arasindaki önemli farki mücadelele biçimleriyle de ortaya koydular. Yasam hakkinin ve ulusal kimligin bile reddedildigi bir ülkede legal yöntemlerle mücadele vermenin mümkün olmadigina inanan PKK, Kürt toplumunu yeniden diriltme, ayaga kaldirma ve yeniden insa etme basarisini Öcalan’in yasaminda da görülen inanilmaz bir mücadele azmi ve müthis bir pratikle ortaya koyabildi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)